Nazım Hikmet memleket ,memleket Nazım Hikmet…

değerlerin ,demokratik hareketlerin ,insanca yaşam için gereklerin ,sonradan farkına varıp yada varıldığını gösterip türbinlere oynama niyetiyle , sonradan değer kazanmasını sağlıyor , kağıt üstünde “günah çıkartıyoruz” ülke olarak.

“darbeciler” “sözde yargılanma” ile yargılanıyor ,fakat 12 eylül cuntacılarına herhangi bir yargılama falan olmadan , Nazım Hikmet yıllar önce vatan haini ilan edilmişken geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına yeniden getiriliyor zamanında onu yurt dışına sürgün edenlere hesap sormadan ,sorulmadan . demin bahsettiğim kağıt üstünde vecizeside bu sözde değer kazancı veya değer kaybının bir getirisi . Nazım Hikmet ,Deniz Gezmiş Ve Arkadaşları ,Mahir Çayan , gibi birçok yurtsever insan yaşadıkları zamanlarda teslimiyetçi ve işbirlikçi zihniyetlerce vatan haini ,kominist diye tehlikeli ve kendilerince kalıbına uydurulmuş  komınizmle bağlıyarak “dinsiz” ilan edildiler. tabiyki günümüzde de ezberci ,sorgu suale ihtiyac duymayan “zombi” zihniyetlerce eski zamanlardaki düşünçe kalıntıları  devam ediyor.

değer meselesine gelince de , tarih boyunca yapılan antidemokratik girişimlerin ,insan hakları ihlallerinin affı ve Nazım Hikmet gibi Dünya’nın kabul ettiği bir yazarın ülkesince yoksayıldığı zamanların telafisi birtek vatandaşlığa geri döndürülmesi ,yada mezarının taşınması olmamalı. bu gereklerin yanında ,eskiden yapılan hataların antidemokratik hareketlerin,hukuk ihlallerinin  , yargılanması ,ilerisi için olmayacağına dair demokratik ,özgür ,bilimsel altyapının oluşturulması gerekir.tıpkı 17 ağustos depreminde yıkılan evleri yapan mütahitlerin geçiçi bir süre mapushanede misafir edildikten sonra salınması gibi değil ,ilerisi için kalıcı çözümlerin olduğu politikalar ,yaptırımlar izleyerek gerçekleştirilmeli, yoksa yakın tarihte olacak bir deprem ile 17 agustos depreminin verdiği maddi ve manevi yıkımın 10 misli daha fazla yıkımı yaşayabiliriz.

dünya’nın kabul ettiği ,dünya edebiyatınca önemli yerlerde olan bir yazarın 3 haziran 2009 ‘da 45’inci ölüm yıldönümünde ülkesi olarak saygıyla anmalı ,Nazım ve Nazım gibi değerlerin gelişmeşi ,yaşaması ve kazanılması için neler yapılmalı onları konuşulması ,uygulanması gerekirdi.biz ülke olarak geriden gelip ,TC vatandaşlığa dair 45 sene sonra kabul ediyoruz. bu bağlamda Nazım’ın ufak bir biyografisinide sizlerle paylaşmak istiyorum ve onu saygıyla anıyorum.

blog’da kimkimdir kategorisi oluşturmaya karar verdim , bunların da ilk başlangıcını Nazım Hikmet’le başlamak nasip oldu. daha önceki yazılarda içerik olarak paylaşımlar var olsada ,kategori bazında ilk yazı olacak, tabiyki internette arama motorları yardımıyla istemediğiniz kadar kişisel biyografiye rastlamanız mümkün ,benim paylaşacağım içerikte zaten alıntı olacak . fakat arşiv ve içerik zenginliği anlamında ,ziyaretçiye sunulan bilgi birikimi anlamında eksik bilgi olmasını istemediğimden , az ve öz ama dolu dolu içerik düşüncesiyle yazıları yazıyorum. açılışını Nazım’la yaptığım bu kategoride arşiv olarak zengin bir içeriğe sahip olur umarım.

işte NAZIM HİKMET KİMDİR?

Nazım Hikmet, tam adıyla Nazım Hikmet Ran ,  Türkiye’de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin öncüsüdür. Uluslararası bir üne ulaşmış ve adı 20. yüzyıl’ın ilk yarısında yaşamış olan dünyanın en büyük şairleri arasında anılmıştır. Eserleri birçok yabancı dile çevrilmiştir. Mezarı halen Moskova’da bulunmaktadır. Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi olup ayrı ayrı toplam 11 davadan yargılanmıştır.

Eserleri birçok ödül almıştır. Ancak Türkiye’deki yaşamının çoğunu hapiste geçirmiş daha sonra Moskova’ya gitmiş ve Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır.

1938’de şairin cezaevine girmesiyle yasaklanıp ortadan kaldırılmış olan Nazım Hikmet şiiri, Türkiye’de ancak ölümünden iki yıl sonra 1965’te yeniden ortaya çıkmıştır.

Üslubu ve başarıları

İlk şiirlerini hece vezni yazmaya başlamasına rağmen içerik bakımından diğer hececilerden uzaktır. Şiirsel gelişimi arttıkça hece vezni ile yetinmemeye ve şiiri için yeni formlar aramaya başlamıştır. Sovyetler Birliğinde yaşadığı ilk yıllar olan 1922-1925 arası bu arama tepe noktasına ulaşmış,

Hece vezninden ayrılarak Türkçenin vokal özellikleri ile harmoni oluşturan serbest vezini benimsemiştir. Mayakovski ve gelecekçilik taraftarı genç Sovyet şairlerinden esinlenmiş, Şiirlerinden bir çoğu müzisyen Zülfü Livaneli tarafından bestelenmiştir. Ünol Büyükgönenç tarafından özgün bir şekilde yorumlanmış olan küçük bir kısmı ise 1979’da “Güzel Günler Göreceğiz” ismiyle kaset olarak çıkmıştır. Birkaç şiiri ise Yunanlı besteci Manos Loïzos tarafından bestelendi. Ayrıca bazı şiirleri Yeni Türkü’nün eski üyesi Selim Atakan ve Cem Karaca tarafından bestelenmiştir.

Ailesi
Nazım Hikmet, annesi Celile Hanım ve kız kardeşi Samiye ile Babası, Matbuat Umum müdürlüğü ve Hamburg konsolosluğu yapmış olan Hikmet Bey, annesi Ayşe Celile Hanım’dır.

Çok güzel ve alımlı bir kadın olan Celile Hanım, bir dilci, eğitimci olan Enver Paşa’nın (Mustafa Celalettin Paşa’nın oğlu) kızıdır. Evinde piyano çalan, ressam denilebilecek ölçüde iyi resim yapan, Fransızca bilen bir kadındır. Annesinin baba tarafından dedesi, Polonya’dan 1848 Ayaklanmaları sırasında Osmanlı İmparatorluğu’na göç eden Polonezlerden Konstantin Borzecki’dir. Bu göçün ardından Osmanlı vatandaşı olunca Mustafa Celaleddin Paşa adını almış ve Osmanlı Ordusu’nda subay olarak görev yapmıştır. Türk tarihinde önemli bir eser olan “Les Turcs anciens et meternes” (Eski ve yeni Türkler) kitabını yazmıştır.Nazım Hikmet anneannesi tarafından da kuzey kafkasya çerkezlerindendir.

Babası Hikmet Bey, Selanik’te, Hariciye’de (Dışişleri) çalışan bir memurdur. Diyarbakır, Halep, Konya, Sivas valilikleri yapmış olan Nazım Paşa’nın oğludur. Mevlevi tarikatından olan Nazım Paşa aynı zamanda bir özgürlükçüdür. Kendisi Selanik’in son valisidir. Hikmet Bey henüz Nazım’ın çocukluğunda memuriyetten ayrılır ve ailece Halep’e, Nazım’ın dedesinin yanına giderler. Orada yeni bir iş, hayat kurmaya çalışırlar. Başarısız olunca İstanbul’a gelirler. Hikmet Bey’in İstanbul’daki iş kurma denemeleri de nihayetinde iflâsla neticelenir ve hiç hoşlanmadığı memuriyet hayatına geri döner. Fransızca bildiği için yeniden Hariciye’ye (Dışişleri) atanır.

Hayatı
Nazım Hikmet, Heybeliada Bahriye Mektebi’nde öğrenciyken Selanik’te doğdu. Aslen 20 Kasım 1901 olan doğum tarihi ailesi tarafından sene kaybetmemesi için 15 Ocak 1902 olarak kaydettirilmiştir.

İlk şiiri ‘Feryad-ı Vatan’’ı 1913’te yazar. Aynı yıl Galatasaray Sultanisi’nde ortaokula başlar. 1917’de Heybeliada Bahriye Mektebi’ne girer. Daha sonra Kurtuluş Savaşı için Anadolu’ya geçer. Fakat sağlık nedenleri ile bahriyeden ayrılmak zorunda kalır. Bu sırada Hamidye Kruvazörü’nde güverte subayıdır.

Bolu’ya öğretmen olarak atanır. Daha sonra Batum üzerinden Moskova’ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde siyasal bilimler ve iktisat okur. 1921’de gittiği Moskova’da devrimin ilk yıllarına tanık olur ve komünizm ile tanışır. 1924’te Moskova’da yayınlanan ilk şiir kitabı ’28 Kanunisani’ sahnelenir. O yıl Türkiye’ye dönerek Aydınlık Dergisi’nde çalışmaya başlar. Dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı on beş yıl hapsi istenince yeniden Sovyetler Birliği’ne gider. 1928’de af kanunundan yararlanır ve Türkiye’ye geri döner. Bu kez Resimli Ay dergisinde çalışmaya başlar. 1938’de yirmi sekiz yıl hapis cezasına çarptırılır. 12 sene süren tutukluluktan sonra askere alınacağı ve öldürüleceği endişesiyle Sovyetler Birliğine gitmek zorunda kalır. 25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulunca ülke vatandaşlığından çıkarılır ve Nazım Hikmet, mecburen büyük dedesi Mahmut Celaleddin Paşa (Konstantin Borzecki)’nın memleketi olan Polonya vatandaşlığına geçer ve Borzecki soyadını alır. Moskova’da 3 Haziran 1963 tarihinde kalp krizinden ölür.

Davaları ve sürgün
Nazım Hikmet, Çankırı Cezaevi’nde
Nazım Hikmet, Bursa Cezaevi’nde

1925 yılından başlamak üzere şiirleri ve yazıları yüzünden birçok kere yargılandı. 1938 yılında orduyu ayaklanmaya kışkırtmaya çalıştığı gerekçesiyle 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın kaldı. Bursa cezaevinde kaldığı yılları anlatan Mavi Gözlü Dev adlı film 2007 yılında vizyona girmiştir. 1950 yılında bir af yasasıyla salıverildi. Ancak sürekli izlendiği ve çürüğe ayrıldığı halde 48 yaşında yeniden askerlik yapmaya çağrılması ve öldürüleceği yolundaki duyumlar üzerine yurtdışına kaçtı. 25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Türk vatandaşlığından çıkarılmasına karar verildi. Sovyetler Birliği’nde Moskova yakınlarındaki yazarlar köyünde ve daha sonra da, eşi Vera Tulyakova (Hikmet)ile Moskova’da yaşadı. Memleket dışında geçirdiği yıllarda Bulgaristan, Macaristan, Fransa (Paris), Havana, Mısır gibi dünya memleketlerini dolaştı, buralarda konferanslar düzenledi, savaş ve emperyalizm karşıtı eylemlere katıldı, radyo programları yaptı. Budapeşte Radyosu ve Bizim Radyo bunlardan bazılarıdır. Bu konuşmaların bir kısmı bugüne ulaşmıştır.

Davaları

* 1925 Ankara İstiklal Mahkemesi Davası
* 1927-1928 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
* 1928 Rize Ağır Ceza Mahkemesi Davası
* 1928 Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Davası
* 1931 İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası
* 1933 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
* 1933 İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi Davası
* 1933-1934 Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Davası
* 1936-1937 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
* 1938 Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası
* 1938 Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası

Ölümü ve sonrası
Nazım Hikmet’in mezarı, Moskova 3 Haziran 1963 sabahı saat 06:30’da gazetesini almak üzere 2. kattaki dairesinden apartman kapısına yürümüş ve tam gazetesine uzanırken geçirdiği kalp krizi sonucunda ölmüştür. Ölümü üzerine Sovyet Yazarlar Birliği salonunda yapılan törene yerli yabancı yüzlerce sanatçı iştirak etmiş ve tören siyah beyaz olarak kaydedilmiştir. Ünlü Novo-Deviçye Mezarlığı’nda (Новодевичье кладбище) gömülüdür. Mezar taşı siyah bir granitten olup meşhur şiirlerinden biri olan rüzgâra karşı yürüyen adam figürü taş üzerinde ebedileştirilmiştir.

2006 yılında Bakanlar Kurulunun Türk vatandaşlığından çıkarılmalar ile ilgili yeni bir düzenleme yapması durumu belirdi. Yıllardır tartışılmakta olan Nazım Hikmet’in Türk vatandaşlığına yeniden kabul edilmesi yolu açılmış gibi gözükmesine rağmen Bakanlar Kurulu bu maddenin sadece yaşamakta olanlar için düzenlendiğini ve Nazım Hikmet’i kapsamadığını öne sürerek bu öneriyi reddetti.

Şair Nazım Hikmet’in 2008 yılının ilk günlerinde, eşi Piraye’nin torunu Kerem Bengü tarafından, Piraye’nin evrakları arasında, “Dört Güvercin” adında bir şiiri ve 3 adet tamamlanmamış roman taslağı bulundu.[5]

Yeniden vatandaşlığa alınması

2009 yılının 5 Ocak Günü “Nazım Hikmet’in Türk vatandaşlığından çıkartılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürürlükte kaldırılmasına ilişkin önerge” Bakanlar Kurulu’nda imzaya açıldı.

Nazım’a yeniden Türk vatandaşlığının iade edilmesine ilişkin bir kararname hazırladıklarını ve bu teklifin imzaya açıldığını ifade eden Hükümet Sözcüsü yaptığı açıklamada, 1951 yılında vatandaşlıktan çıkartılan Nazım Hikmet’in yeniden Türk vatandaşı olmasına ilişkin önerinin Bakanlar Kurulu’nca oylanarak kabul edildiğini söyledi.

Bakanlar Kurulu’nun 05.01.2009 tarihinde aldığı bu karar, 10.01.2009 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlandı ve Nazım Hikmet, 58 yıl sonra yeniden Türk vatandaşı oldu.

Nazım Hikmetin vatandaşlığa alındığı günün ertesinde ise hiç bir köşe yazısına konu edilmemiştir.

kaynak:wikipedia

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir