Cumhurbaşkanlığı seçimi ve geçmişten günümüze oluşan tabulara ait bir yazı..

Cumhurbaşkanlığına dair bir “devrim” teorisi…Şu deneyi belki siz de duymuşsunuzdur: Beş maymunu bir kafese yerleştirirler. Kafesin tepesinde iple asılmış bir kangal muz, altında da bir merdiven… Maymunlar merdivene tırmanarak muzları almak istediğinde üzerlerine soğuk su sıkılır. Sadece merdivene çıkana değil, diğerlerine de… Hepsi buz gibi suyla sırılsıklam hale gelir. Bir süre sonra da içlerinden biri muzları almak için tekrar hamle ettiği takdirde diğer maymunlar onu engeller, hatta bir güzel pataklar. Deneyi yapanlar suyu kapatırlar. Islanmış maymunlardan birini kafes dışına alıp yeni ve kuru bir maymunu içeri salarlar. Haliyle yeni gelen maymun muzları almak için hemen merdivenlere tırmanmaya çalışır. Ancak diğer dört maymun buna müsaade etmez ve üstelik yeni maymuna bir de dayak atarlar. Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha kafes dışına alınır ve yerine yenisi getirilir. O da merdivene hamle ettiğinde muz yerine dayağını yer afiyetle. Onu en gayretli şekilde döven maymun ise ıslanmış olanlardan biri değil de, daha yeni dayak yemiş olanıdır. Kafeste ıslanmış maymun kalmayana kadar maymunlar teker teker bu şekilde değiştirilir ve her yeni gelenin önce diğerlerinden dayak yemesi de sürer. Kafeste artık ıslanmış maymun kalmadığı halde, yeni gelenler dayak yemeye devam eder, kafestekilerin yeni gelen her maymunu niye dövdükleri konusunda hiç bir fikirleri yoktur ve tepelerinde o bir kangal muz hâlâ asılıdır ancak hiçbiri merdivene yaklaşmamaktadır…

Bu deney, Pavlov’un hani şu köpekler üzerinde yaptığı deney sayesinde ünlenen “şartlı refleks” tespitinin türevi. Zaten Seligman adlı bir psikolog da bu tespiti geliştirme çabasıyla 1960’larda bu tür deneyler yapmış ve adını da “öğrenilmiş çaresizlik (learned helplessness)” koymuş.

Ama burada bence maymunlar değil de kafese suyu sıkanlar önemli.. Sistem, müesses nizam da böyle değil mi? Yurttaşları sürekli “kontrol edemediği” bir çevreye ve olaylara maruz bırakıyor ve hiç kimsede mevcut durumu değiştirebileceğine dair bir inanç kalmıyor. İnsanlar sonuç olarak olayları değiştirme gücüne sahip oldukları ortamlarda bile edil-genleşiyor ve kendilerini çaresiz, umutsuz hissediyorlar. Çünkü müesses nizamı ilga edemezsiniz… Kim ilga edebilir? Soğuk su hortumunu ellerinde tutanlar! Bu memlekette ortalama her on yılda soğuk su hortumu tutuluyor üzerimize; darbe marbe yapılıyor, yapılmadığı zamanlarda da andıcı ya da tevatürü bile yeterli oluyor. Merdivene hamle edenin pataklanacağı ispat ediliyor.

Öğretilmiş ve böylece öğrenilmiş çaresizlik, toplumun kendi aynasında kendisini ipnotize etmesidir; işte Cumhurbaşkanlığı seçimi vesilesiyle bir kez daha ayyuka çıktı. “Bize bir şey olmaz abi” pervasızlığından kolayca “ben zaten her acının tiryakisi olmuşum” teslimiyetine geçiveren toplumsal bir apati ortamında, her dönemeçte öğretilmiş olan “böyle gelmiş böyle gider” çaresizliğiyle nokta konuluveri-yor. Zira müesses nizam, “the establishment”, bu memlekette derin devlet namıyla korku salmıştır. Derin devlete çekirdek devlet de deniyor ve halkımıza bunu katiyen çitlen-meyeceği gösteriliyor.

Öğretilen çaresizlikten kurtulmanın tek çaresi elbette “maymunluktan” kurtulmak, yani akıllı olmak, fikirli olmak, bilinçli olmak… Tamam, bu memlekette cumhurbaşkanına “devlet başkanı” diyorlar. Ama “Cumhur” hakikaten “Halk” demek ise; peki niye hiç “halkın başkanı” olmuyor? Geçen hafta cumhurbaşkanı adayımız bile yok demiştim. (Meral Çakıcı adlı arkadaşımdan da bir güzel zılgıt yedim!) Oysa bu konuda bir “fikrimiz” var elbette.. Fikrimiz dedim de, aklıma geldi: “Ben ne yaptımsa halkımla birlikte yaptım,” demişti birisi… “Beton duvarlara, demir parmaklıklara mecbur edildiğim için hiç ama hiç üzüntü duymuyorum. Vatansever olduğumu bugün söylediğim gibi yirmi beş seneden bu yana her yerde söyledim. Bunun için kavgalara girdim. İşkence gördüm, zindanlara atıldım… Eğer bir ülkede vatan, İsviçre Bankalarında gizli hesap defterleri ve Amerikan doları olarak görülüyor ve bu insanlar da yönetimi ellerinde bulunduruyorsa vatan için da-rağaçlarını omuzlayanlar elbette ‘vatan haini’ ilan edileceklerdir,” diye sürdürmüştü sözlerini. Adı Fikri’ydi mesleği terzilikti.. Ve Tayyip Erdoğan gibi o da bir vakitler belediye reisiydi. Yirmi beş yıl önce, maymun olmayı reddediyor, merdivene tırmanıyor diye onu bir güzel patakladılardı. Şimdi dayak yemekten korkmayan, çünkü cüzdanıyla midesiyle değil, gönlüyle aklıyla fikriyle bu memleketi seven bir adayımız yok mu şu memlekette? Bir değil binlerce vardır mutlaka… Gelin biz de kendi adayımızı ilan edelim, hiç olmazsa fikrimizi söyleyelim: Maymunluktan insanlığa geçiş evrimle değil devrimle oluyor!

KAYNAK:Birgün

YAZAR: Melih PEKDEMİR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir