Elle tutulacak, korunacak, savunulacak bir yanı kalmadı. Yanlışlar, umursamazlıklar ve sadistlikler dizboyu son günlerde. Geçenlerde bir radyo programına bağlanıp denizlerde ki avlanma yasağı ile ilgili konuşan bir dinleyicinin sözünü sizlere aktarmak istiyorum. “Yaşam başlamıştır yaşanılası yerde, peki ya şimdi yaşanılası yer nerede?”. Çok haklı, yaşanılası bir yer yok artık. Ya da burası artık yaşanılası bir yer değil. Önce aylardır süren bir konu ile başlamak istiyorum…Bana ne kadar itici ve yanlış gelsede kamuoyunda “kesik baş cinayeti” olarak anılan Münevver kardeşimizin cinayeti ile ilgili süreç uzadıkça bulgular da artıyor ve cinayetin iç yüzünü aydınlatıyor. Yapılan detaylı inceleme ve otopsi sonucunda, Münevver’in başının henüz hayatta iken kesildiği anlaşılmış. Yani baş cesedi ufaltıp taşınası hale getirmek için değil, sadist duygular ile kesilmiş. Ayrıca Münevverin karın kısmında, göbek deliğinin altında 4 tane 20-25cm uzunluğunda kesikler bulunmaktaymış. Adli Tıp uzmanlarının açıklamalarına göre bunlar bacaklarıda vücuttan ayırma amacı ile yapılmış kesiklermiş. Vücudunda toplam 29 tane bıçak darbesi bulunan genç kızın ağzında ve göğsünde farklı DNA’lara ait tükürükler bulunmuş. Ayrıca Münevverin bakire olması ve herhangi bir cinsel zorlama bulunmaması, olayda tecavüz ihtimali olmadığını gözler önüne sererken, genç kızın iç çamaşırında ve boxerında bulunan spermler cinayeti işleyenlerin olaydan zevk aldığını gösteriyor. Ayrıca spermler yine farklı DNA’lardan olup, genetik yakınlık (akraba) olma ihtimaline sahip. Herhangi bir cinsel olgu olmaksızın tespit edilen spermlerin gerekçesini adli tıp uzmanlarına getirdiği açıklık ise, tıp dilinde psiko-patoloji durumu. Yani bu durumdan, bu sadistlikten, bu vahşetten zevk alma. Yani bizim kendi aramızda “Psikopat” diye tabir ettiğimiz insan türü.
Bütün bunları üstüne cinayetin 1 numaralı şüphelisi aylardır ortada yok!!! Kendisine ve ailesine söylenecek o kadar çok şey var ki aslında… Ama burda bunları yinelemenin bir anlamı olmayacağını düşünüyorum. Sadece bir kez daha anlaşıldıki sevgili ülkemizde para ile yapılamayacak hiçbir şey yoktur. Peki ya o ailenin sorumsuzluğu, o ailenin bencilliği… “Nasıl ki sahte para yaratan insanlar varsa, paranın yarattığı sahte insanlarda vardır”. Cinayetin işlendiği İlin emniyet müdürü ise görevini layıkıyla yerine getirip “kızlarına sahip çıksalardı” dedi. Ne diyelim helal olsun!!!
Aylardır bu konular konuşulup tartışılırken kimse kendine düşen payı almıyor konudan sanırım. Ülke gençlere emanet ama bu ülke bu gençlerle 1 ileri 3 geri şeklinde yol alır. Olay Bursa’da yaşanmış. Bir lise öğrencisi, aynı liseden bir genç kıza arkadaşlık teklif ediyor. Ancak kız kabul etmeyince rahatsız etmeye başlıyor. Kız bu durumu amcasının oğluna bildiriyor. Amcasının oğlu diğer çocuğu “tokat atmak” koşulu ile uyarıyor. Rahatsız etmeler devam edince de yanına 10 kişi alıp, kızı rahatsız eden gencin sokağına gidiyor. Orada 2 arkadaşıyla beraberken buluyor genci. Bir tarafta 10 kişi bir tarafta 3 kişi birbirlerine giriyorlar. Genç kızı rahatsız eden genç belinden bıçağını çıkarıyor ve karşı gruptan üç kişiyi yaralıyor. Birinin kalbine 2 bıçak darbesinden sonra, birinin koltukaltına diğerinin ise kalçasına bıçakla yaralar açıyor. Kalbinden yaralanan genç hayata veda ediyor. Yakalanan katil ve 2 arkadaşı suçlamaları kabul etmiyolar. Nasıl tanıdık geldi mi? Yeni bölümü ile kendi gününde kendi saatinde!!!
Ya gençler siz napıyosunuz yaaa!!! Pardon siz gördüklerinizi uyguluyorsunuz değil mi? Lütfen bana her fırsatta eleştiren insan gözüyle bakmayın ama, sevgili Şabanımızın (Kemal SUNAL) o masum “eşşoğlueşşek”ini sansürleyen devlet kurumu, “racon değil kelle kesme!!!” sahnelerini açıkça belki biraz mozaikleyerek yayınlıyor. Kusura bakmayın bunu eleştirmem gerekiyordu.
Askerlik görevimi yaptığım müzeyi ziyarete gelip, beni izleyip, elimi sıkan ve yaşattığım duygular için teşekkür eden Ertuğrul Günay beni hatırlar mı bilinmez ama benim ondan bir isteğim olacak. Daha öncede belirttiğim gibi, rica ediyorum “2010 Avrupa Kültür Başkenti” meşalesini özür dileyerek ve hazır olmadığımızı belirterek iade edelim. Sakın kimse bana bu tür olaylar Avrupa’nın her yerinde yaşanıyor, gençler pompalı tüfeklerle okul basıyorlar, sen neden sadece bizim ülkemizi görüyorsun falan demesin. O olayları ayda yılda bir kez duyup hepimiz şok oluruz. Ama ülkemizdeki bu olayları her gün duyar hale geldik. Ülke gençliğinde bıçaklanma vakalarının hangi seviyede olduğunu araştırmanızı rica ederim!!!
Dün Gece (27.05.2009) Hakkari, Çukurcada bir mayın patlıyor. O anda kamyonda bulunan 6 askerimiz şehit oluyor, 8 askerimiz ise yaralanıyor. Siz o mayınlı bölgeyi kime temizleteceğiz diye tartışa durun. Aman şuna mı versek buna mı versek, yerli halka mı versek diye tartışa durun bizim askerlerimiz şehit olmaya devam etsin. Anlamadığım nokta ise bahsi geçen terör grubunun lideri, medya kuruluşları ile gayet rahat görüşmeler yapıyor, röportajlar çıkıyor ortaya. Gazeteciler ulaşıyor da biz mi ulaşamıyoruz?
Söylenecek çok fazla birşey yok. Açıkça ortada ki ülkemiz gittikçe yaşam koşulları zorlaşan ve tabiri caizse “kelle koltukta” yaşanan bir hal almaya başladı. Yani daha öncede söylediğim gibi “Yaşam başlamıştır yaşanası yerde, peki şimdi yaşanası yer nerde?”. Bu güzel söze aşağıda sizler ve güzel ülkem için hazırladığım bir sözü eklemek istiyorum…
Ülke “REFAH”ı böyle sağlanmaz, halkımız bu şekilde “SAADET” bulamaz, sizin bu ülkeye yaptıklarınız yüzyıllar boyunca “AK”lanamaz!!!