üçünçü köprüye “kapak” olsun..

6 eylül günü birgün gazetesinde okuduğum yazı üçücü köprü projesiyle ilgili öylesine ezber bozan , geri kalmış olduğumuzu öylesine belirten ,üstüne basa basa hatırlatan bir yazıydiki…  gerçekten denizlerin,yusufların, ve diğer aydınların ,devrim şehitlerinin bu ülke için, dünya için neler yapmak istediklerini , düzenin ,sistemin parçalarının, neden onlardan bu kadar korktuklarının apaçık bir belgesi ,apaçık örneği.

gelişmiş ülkelerdeki ulaşım yöntemlerinde en çok toplu taşıma yani demiryolu ile yapıldığını görünce ,bizde de sürekli altı şeritli karayollarını , günden o karayollarında yaşanan onlarca ölümleri düşününce zaten söylenecek söz bitiyor.

okuduğum köşe yazısına gelince ,istanbulun bugünkü halini ozamanlardan tahmin edip , teşhisi koyup mücadelesinide vermişler zaten… tıpkı verdikleri tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye mücadelesi gibi.

sözü fazla uzatmadan yazıyı sizlerle paylaşıyorum, ileriyi düşünen insanlarımıza ne yapıldığını ,şimdide geriye giden adamların ne yaptıklarını ,ne yapmaya çalıştıklarını anlamak için sizleri düşünmeye davet ediyorum.

Boğazı beton yığınlarına gömsek, yetmese üstten ve alttan yeni keşifler yapsak da çözüm olamayacağını bilmek için müneccim olmak gerekmemekte. Ama tam da bu noktada kendine yeşilim diyen her ekolojistin, kendine devrimci diyen her bireyin bu köprüye söyleyecek sözü olmalıdır

Yıllar yıllar önce henüz ilk köprü bile kurulmamışken Türkiye’deki devrimci gençlik İstanbulda köprü kurulmasına şiddetle karşı çıkmıştı. Çünkü köprünün çözüm olmayacağına inanıyorlardı. Sorunun giderilmesi için ciddi önerileri vardı. Örneğin iş yeri ve evlerin aynı bölgelerde olmasını savunuyorlardı. İnsanların sürekli araba kullanmalarının ekolojik dengeyi altüst edeceğini savunuyorlardı ve ekliyorlardı, köprüye yapılacak bu yatırımla Güneydoğuda eğitim için okullar yapılabilir. Ancak cehalet güneydoğu sorunu çözebilecekti. Yatırım eğitim olmalıydı aydınlanmaya, sorgulayan , bilimsel istençe inanan beyinlerin yetişeceği düşevlerine. Nitekim bir grup cesur yürek, ki çoğunluğu mühendis olan devrimci topluluk güneydoğu giderek birinci köprünün aynısını ordaki nehrin üzerine kurdular. Zira çocuklar köprü olmadığı için okula gidemiyordu. Aylarca süren çabanın sonunda o köprü devreye girdi, bölge haklı ilk defa mutlu ve beklentili idi. Nitekim köprünün adı kimilerine göre Devrimci Gençlik Köprüsü, kimisi içinse Deniz Geçmiş köprüsü idi.
Ama olmadı 1999 yılında birileri köprüyü birkaç saniyede yok etti. Yok olan biraz da umutlardı aslında.
Sene 2009 bu ülkede bırakın doğuya gitmeyi İstanbula 45 dakika mesafede pirinçci köyünde kız çocukları hala liseye ve sonrasına devam edemiyor. Neden çünkü köylerinde lise yok. Aileler muhazafakâr çocuklarını köy dışına yollamak istemiyor. Biraz toplumsal baskı, biraz korku. Onlar haklı olarak çocuklarını korumak istiyorlar ama okula gidememeleri doğal olarak rahatsız ediyor.
Sene 2009. Ülkemizde çok fazla öğretmen var ama toplamın sadece belli bir yüzdesi atanabiliyor, kalan yüz binler açıkta ve işsiz , oysa bü ülkenin ciddi bir öğretmen açığı var. Ama atanan öğretmen sayısı komik. Gelelim asıl meselemize: köprüler. Fransaya gidin, Sen Nehri’ne ya da İngiltere’ye  gidin. Times Nehri üzerine köprü kurmaya çalışın bakın bakalım izin alabilecek misiniz? Asla alamazsanız. Devlet buna izin vermez. Yıllar önce Bulgaristan’a gittiğimde trafik olmadığına şaşırmış ve Ağbime sormuştum, ağbimse bu ülkede toplu taşıma araçları kullanılır, metro ve tren tercih edilir demişti. Kent sakindi, kent nefes alıyordu. Sofya’ya hayran kalarak dönmüştüm.
Bugün dünyanın birçok yerinde slowcity kavramına geçilirken, insanlar bisiklete hibrid arabalara binerken, zihniyetler değişmedikçe Boğazı beton yığınlarına gömsek, yetmese üstten ve alttan yeni keşifler yapsak da çözüm olamayacağını bilmek için müneccim olmak gerekmemektedir. Ama tam da bu noktada kendine yeşilim diyen her ekolojistin, kendine devrimci diyen her bireyin bu köprüye söyleyecek sözü olmalıdır. Gerekirse kendini zincirleyebilmeli, gerekirse eylem yapabilmeli, gerekirse söz –gerekirse kül ve ateş olabilmelidir. Namuslunun, namussuz kadar cesur olması gereken günlerden geçerken, bu köprü insanların egosunu tatmin etme, birilerine rant sağlama ve gösteri dışında neye hizmet etmektedir, yeniden sorgulanmasına bile gerek olmayan kavramlardır.
MESELE AYDINLANMA SORUNU
Bu ülkenin karam kıvamında köprüler yaptırdım gelip geçmeye demeden önce, aydınlanma sorununu aşması elzemdir. Pirinçci Köyü’ndeki Sevda’nın okuması elzemdir. Gerek duyulduğu kadar öğretmenin yetiştirilmesi ve illa bir sınav yapılacaksa psikoloji ve insan kalabilme sınavından geçmesi elzemdir. Eğer bunlar yapılabilirse, yeni köprülere gereksinim kalmayacaktır. Kalmamalıdır. Unutulmamalıdır ki Denizler’e verdiğimiz sözler henüz tutulmamıştır.

RANA ARIBAŞ birgün gazetesi 06.09.2009 tarihli yazısından alıntıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir