Van depremi sonrası hiçbirşeyden ders almadığımızı, hayatı günlük-anlık yaşadığımız birkez daha anladım.
artık o kadar kanıksamışız ki acılarımız bile gel-geç olmuş.
ateş düştüğü yeri yakmış,sonrasında diğer insanlar “Allah’a havale edip” hayata devam etmişler ,ediyorlar.
tabii bu söylediğim şeylerle paylaşacağım konunun bağlantısı yok gibi. sadece van depremi sonrası paylaşma ihtiyacı duydum. en azından ezber bozan,sorgulayan ,kurgulayan,farkında olan bir site ,bir yazar olarak arşivimden bulunması gerektiğini düşünüyorum.
google arayınca herkesin kolaylıkla bulabileceği bir metin,kaldı ki ben bunu depremin üstünden 1 yıl bile geçmeden öğrenmiş yani okumuştum.
sizlerin de hızlıca okuması ,bazı şeylere şüpheci bakmanıza faydalı olacaktır.(paranoya mertebesinde değil tabiyki) Van Depremi ,24 şehit vermemiz … düşündürücü ?
işte o yazı ;
Furkan dergisinin Temmuz sayisinda, yer alan ifadeler aynen söyleydi: “Mesela basina verilmeyen, ancak istihbarat kapsaminda edindigimiz bilgilere göre, Gölcük askeri tesislerinde oldukça garip olaylar meydana gelmektedir. Kapilar kendi kandine açilmakta, mühimmat depolari içinde, siyahi ziyaretçiler görülmekte, arabalar durduk yerde çalismakta…” Bu dergide yer alan ifadeler, depremden tam bir ay önce yazilmisti.
Gölcükte neler oluyordu.? Kocaeli depremi dogal bir afetmiydi.? Yoksa suni yaratilmis olabilirmiydi.? Bu konuda hemen deprem sonrasi bir takim teoriler ortaya atilmaya baslandi. Kimine göre Ruslar bomba patlatmisti ve buda depreme neden olmustu. Kimileride Yugoslavya’ya atilan bombalarin yerkabugunun dengesini bozmasi sebebiyle depremin gerçeklestigi söylüyordu. Hatta bazilarina göre bu isi PKK bile yapmis olabilirdi. Nitekim CNN televizyonu Basbakan Bülent Ecevit ile yaptigi bir reportaj sirasinda böyle bir soruyu sormakta herhangi bir beis görmedi. Kimide bunun baska bir terorist örgütün isi oldugunu veya uzay arastirmalarinin bir parçasi oldugunu söylüyordu.
Ancak bu teoriler arasinda en akla yatkin olan Feture Times’da yayinlana arastirma dizisinde yer alan hikayeydi. Bu seneryoya göre, San Andreas fay hattinda meydana gelebilecek büyük bir depremin Amerikan ekonomisine çok büyük zarar verecegini bilen ABD, yer kabugundaki degisimleri izliyerek, daha deprem olusmadan tektonik katmanlar arasinda artan basinci degisik noktalardan patlatip bosaltarak, büyük depremi küçük depremler haline dönüstürmenin yolunu bulmustu. Yillar önce Sirp asilli Amerikan bilimadami mucit Nicolas Tesla tarafindan gelistirilen bu “düsük frekansli elektromanyetik isinimla yüksek enerji nakli” teknigini,hem Ruslar hemde Amerikalilar uzun zamandir bir silah olarak kullanmanin yolunu ariyorlardi. Bu yöntemle çok uzaktan, hatta uzaydan genis alanlarda tahribat yapabileceklerdi. Ancak Pentagon yillardir çok güçlü bir silah gelistirmek amaciyla üzerinde çalistigi bu projeyi, bir yandan da barisçi “deprem indirgeme” sistemine uygulamak suretiyle tepkileri azaltmayi ve fonlama devamliligini saglamayi amaçliyordu. Bu nedenle proje önce Avusturalya’nin çiplak ve seyrek nüfuslu kirsal bölgelerinde denendi ve gelistirildi.
Daha sonra bunun deprem bölgelerinde denenmesine geldi sira.
Degisik zamanlarda Kafkaslar’da Okyanus tabaninda ve Güney Amerikadaki Ant daglarinda tektonik uyarilar verilmek suretiyle endüktif deprem yaratma konusunda büyük adimlar atildi. Bu arastirmalar Amerika’da HAARP ve diger askeri tesislerin kumanda merkezlerinden yürütülüyordu. Bu arada Türkiye, Japonya ve benzeri deprem bölgelerinde sismik ag sebekeleri kurularak bu bölgelerin tektonik verileri saniyesi saniyesine devasa bilgisayarlarin kayitlarina gönderilmeye baslandi. Universiteler ile ortak projeler gelistirilerek yüzlerce bilim adamina Amerikada deprem konusunda arastirma yapma bursu verildi. Ancak projenin gizliligi esasti. Bu nedenle tüm iliskiler paravan arastirma kurumlarinca yürütüldü. Ancak zaman zaman bilgi sizintisina da olanak verilerek halkin bu konuda genel fikri olmasi istendi.
Kobe’de ve daha baska yerlerde meydana gelen depremlerin arkasindaki gariplikler halkasi bu sekilde bazi çikar gruplarini, töre ve mafya örgütlerinin isi gibi gösterilmek istendi. Bundada büyük ölçüde basarili olundu. Ve gün geldi bu sistem Türkiye’de denenmek istendi. Bölge zaten bu amçla yillardir sismik espiyonaj altindaydi. Nitekim gelismeleri dikkatle takip edenler depremden hemen sonra milli istihbarat teskilatinin girisimleriyle türk telekomun Türkiyenin sismik bilgilerini pentegona ileten nato üssünün iletisimini nasil kestigini hatirliyacaklardir.
Bu arada ilginç bir sey daha olmustu. Depremle ilgili haberler birbiri ardina gelirken, bir haber önce görünüp sonra kayboldu. 20 Agustos Cuma aksamı televizyonlar bir Israil uçaginin Ataköy açiklarinda denize düstügünü duyurdu. Ancak bir süre sonra haber kesildi ve uçagin akibeti ile ilgili bir daha haber alinamadi. Olaydan bir gün sonra Deniz Kuvvetlerinden bir dostum beni aradi ve bu olayda bir takim soru isaretleri bulundugunu, bu konunun perde arkasini arastirmami rica etti. Kisa süre sonra ulastigim bilgiler, gerçekten ilginçti. Uçak, düstükten kisa süre sonra teknesiyle o sirada Ataköy açiklarinda olan balikçi Abdullah kaptan tarafindan kurtarilmisti. Abdullah Kaptan olayi su sekilde anlatmisti: “Uçagin düstügünü görünce derhal yardima gittik. Uçagin kanatlari yara almisti. Hemen uçagi bagladik ve Zeytinburnu limanina çektik. Tesekkür beklerken küfür yedik. Ne oldugunu bile anlamadik.” Bu konu o gece o bölgede görev yapan Sahil Güvenlik 4. Botunun sorumluluk alanindaydi.
Arastirmalar Sahil Güvenlik’in bu konuyla ilgilenmedigini ortaya çikardi. Olay yerine gelen televizyon ekipleri ise sasirtici bir sekilde çekim yapmaktan vazgeçmislerdi. Daha sonra uçagi Zeytinburnu’na yanastiran balikçi Abdullah Kaptan olayi Kumkapi’daki Gümrük muhafaza iletti. Kisa süre sonra tutanak tutuldu. Ancak Gümrük muhafaza da tutanak tuttuguna pisman oldu. Uçagin sahibi Israil asilli biriydi. O gece ne oldu ise bir türlü anlasilmadi.
Deprem için 1900’lerin basindan beri Nicola Tesla adindaki Sirp asilli bilimadaminin bulusu olan “elektromanyetik endüksiyon teknigi” (Tesla Makinesi) kullanildi. Tesla makinesi’ni nasil çalistigi hala bir sir, ama Amerikalilar’in uzun zamandir bu makine üzerinde çalistiklari biliniyordu. Tesla, ilk olarak ilkel bir düzenek ile 1908 yilinda Sibirya’da Tsunga bölgesinde bir deney yapmis ve burada meydana gelen patlama sonrasi olusan çevre tahribati korkunç boyutlardaydi. Hirosima’nin 40.000 katina yakin enerji açiga çikmisti. Patlamanin etkisi kilometrelerce kare alana yayilmisti. Ancak ortada en ufak bir krater veya metal kalintisi yoktu. Bu durumda bir göktasinin düsmüs olmasi ihtimali ortadan kalkiyordu. Bilimadamlari Tsunga’da ne oldugunu hala tam olarak çözmüs degillerdi. Ancak yillardir Avustralya’da karada, açik arazide ve Kaliforniya’da da suüstü ve sualti askeri tesislerde bu deprem (Tesla)makinesinin denenmekte oldugu da sir degil.
Buradaki garip tabiat olaylari ve sik sik olan depremler ile bilgiler internetteki sitelerde bile yer almakta. Ancak baslangiçta askeri amaçli olarak gelistirilen bu acayip doga silahi daha sonra kaynak sorunuyla karsilasinca barisçi amaçlarla da kullanilacak sekilde adapte edildi. (Tipki atom bombasi ve TNT gibi.) Makinenin Kaliforniya’da San Andreas fay hattinda olacak muhtemel bir deprem öncesi kullanilmasi düsünüldü. Tesla makinesi sayesinde fay hattindaki enerji birikimi çok yüksek düzeylere çikmadan, gerilim daha küçükken,suni depremlerle desarj edilerek bosaltilacak ve böylece büyük deprem önlenecekti. Ancak teorinin denenmesi ve deneylerle gelistirlmesi gerekliydi. Hata ve kusurlarin asgeriye indirilmesi sartti. Bunun içinde San Andreas fay hattina benzeyen fay hattiyla, çatal yapan fay gruplarina ihtiyaç duyuluyordu. Bu fay grubu ise Türkiye’deki Kuzey Anadolu fay hattiydi. Geometrisi ve jeolojik yapisi ayni San Andera karakterindeydi. Kuzey Anadolu fayi, tipa tip birbirine benziyordu. Bu fay üzerinde yapilacak bir ön desarj deneyi Californiya’daki gelecekte olacak depremler için çok sey ögretebilecekti. Amerika bu amaçla yillarca deney yapti; bu ve buna benzer deprem bölgelerinde. Pentegon açisindan da bulunmaz bir nimetti bu.
Bu suretle hem projeye masum bir kilif bulunuyor, hemde finansman için yeni kaynaklar saglaniyordu. Ancak yinede toplu imha silahi olma özelligi ile bu makine askeri nitelikteydi ve onunla ilgili hersey “Çok gizli” damgasini tasiyordu. Iste Amerikali’lar bu nedenle Izmit’teki fay hattindaki hareketleri ve enerji birikimini büyük bir gizlilik içinde, herkesten habersiz ama çok yakindan takip ettiler. MTA’nin ve diger jeolojik ölçüm kurumlarinin verilerini inceleyerek ve uzaydan bölgeyi izleyerek burayi adeta abluka altina aldilar. Son gerilimi de böylece çok önceden haber aldilar. Ancak ABD’nin bölge ile ilgili bu hareketliligi ne kadar gizli olursa olsun bazi kaynaklara sizmasini engelleyemedi.
Tanığım soruyu tam yerinde soruyor işte sorusu; “Ancak her zaman aklıma takılan bir konuyu aktarmak istiyorum. 1999 Temmuzunun 24 ünde bizden bir grup arkadaş Çanakkale’ye gitti. Nostre Damus’un kahaneti dediler hatırlarsan. Oralarda deprem olacağından şüphe edilmişti. Hatta arkadaşlara sivil elbise giydirip resmi araçla gönderildiler. Bunada o zaman hiç anlam verememiştim” ve bu sorunun cevabı;
Kanadali bir bilimadami her nasilsa bu gizli verilere ulasarak, bölgede bir deprem olacagini ve bunun için bölgenin takip altina alindigini anladi. Ve bunu kendi amaçlari dogrultusunda yaklasik 48 gün ve 240 km hata ile yayinladi. Ancak ne bu bilimadamina, ne de yayinina daha sonra nedense kimse dikkat etmedi. Izlenen bu enerji birikimi bir süre sonra depreme neden olabilecek büyüklüge erisecek ve belkide Istanbul’u da tehdit edecek hale gelebilirdi. Bu noktada, Amerikalilar acaba konuyu Türk makamlarina haber vermislermiydi.? Ama o gece Gölcük’te askeri tesiste ve Marmara denizinde bu Tesla makinesi kurulmus ve çalismaya hazir hale getirilmisti bile. Türk makamlarina acaba bilgi verilmismiydi. Yoksa Türk makamlarina Istanbul’da olabilecek bir depremin basincini azaltacak bir askeri sistemi deneyeceklerini mi söylemislerdi.? Yoksa bunun rutin bir askeri durum oldugunu mu düsünüyorlardi.?
Bu sorularin cevaplari hala bir sir. Gölcük Donanma Komutanligi’nda görevli asker, astsubay ve subaylar, Donanma karargahinda garip birseyler oldugunu farketmislerdi. Bu konuyla ilgili bilgiler de nasil olduysa yukarida ismini zikrettigimiz dergide yer almisti.
Peki Israil askerlerinin bu projedeki yeri neydi.? Israilli askerler ve üst düzey subaylar o gece Gölcük’te ne ariyorlardi.?
Emekli Bir Subay tanığım anlatıyor; “Bu devir teslim töreni her yil yapilan rutin bir ulusal törendi. Uluslararasi bir kimligi yoktu. Ama Israil subaylari ve üst düzey yetkilileri oradaydilar.! Bunun nedenini simdi çok daha iyi kavrayabiliyoruz. Onlar oradaki Tesla makinesini kurmak ve çalistirmak ve onun gizliligini korumak ve her ihtimale karsi bir seyler ters giderse onu imha etmek için oradaydilar. Bizimkilerin ise bir seyden haberi yoktu. Bize güvenende yoktu zaten. Is Israil’e ihale edilmisti. Ancak o gün nedense hiç kimse Israillilere, bugüne kadar hiç katilmadiklari bu devir teslim törenine neden katildiklarini sormadi. Ya saskinliktan yada telastan, enkaz altinda kaç Israil askerinin öldügü, kaçinin yaralandiginida soran olmadi. O felakette kaç Israil askerinin öldügünü ne Genelkurmay yayinladi ne de Israil böyle bir bilgi açiklamak nezaketinde bulundu. Herkese verdikleri imaj ise oraya bize yardim için geldikleri seklindeydi. Hemen bir hastane kurdular. Yaralarimizi sarmaya yardimci olmak için daha sonra o bölgede bir yerlesim merkezi kuracaklarini açikladilar. Neden.? Esas amaçlari enkaz altindaki askerlerini ve önemli askeri malzemeyi çikararak götürmekti. Gerisi paravan operasyondu. Bizde “Bak su Israil’e, helal olsun, hemen yardimimiza kostu.” diyerek sevindik. Deprem neden gündüz bir saat’te degilde çok ilginç bir sekilde gece tam 03:02’de oldu.? Sanki 03:00 saati depremin baslamasi için özel olarak seçilen bir saat gibi. Böyle geç bir saatte olacaklari kimsenin görmesi olasi degil, gözlemci riski ise en az düzeyde. Tipki bir askeri operasyonda oldugu gibi sanki talimatlara saat tam 03:00 olarak giren baslangiç saatinde yesil isik yakilmis ve Tesla cehennem makinesi yer altindaki siginakta ve deniz altinda çalismaya baslamisti. En geç 1-2 dakika içinde de gücü en üst düzeye ulasmis olacakti. Aynen de öyle oldu. Makine gürültüyle enerji toplamaya baslamisti. Bu sirada, Avusturalya’da ve okyanus’ta bu tür suni depremler öncesinde görülen elektrik bosalmasi, hava yarilmasindan olusan isiklar ve patlamalar olustu atmosferde. Ve arkasindanda makinenin bosalmasi ile birlikte yer yarildi ve olusturulan enerji dogaya aktarildi.”
Tanıklardan biri soruyor “Kim olduğunu şimdi hatırlamıyorum bir kişi bize TÜPRAŞ Rafinesinin 9 şiddetindeki depreme dayanıklı olarak inşa edildiğini söylemişti. Biliyorsun orada sadece bir tank da yangın çıktı. Toplam 16 tankmı ne varmış orada diğerlerine bir şey olmadı. Madem orası 9 şiddetine dayanıklı yapıldı, 7,4 şiddetindeki depremde neden yıkıldı? Bu soruda sorulabilir sanırım”.
Ancak hesapta doganin oyunu yoktu. Oluşan deprem hem beklenenden çok uzun süreli, hemde çok daha güçlü çikti. Bize büyüklüğü 7.4’e olarak yutturulan deprem tepe noktasına ulaştığında ulastiginda Amerika’da aletler 10.1’i gösteriyordu. (o güne ait kayıtlar önce bütün sitelerden silindi, sonra 6.7 gibi komik bir rakam ortaya çıktı, ama olayın büyüklüğü ile bağdaşmayınca pazarlık usulu 7.4 de karar kılındı, bu bilgi tam 10 gün sonra düzeltilmiş şekliyle web sayfalarında yer alacaktı, ilk andaki 10.1 lik “usgs” kayıtları silinecek ve herşey yeniden düzenlenecekti) Büyük bir patlama ile hersey kontrolden çikti. Tesla deprem makinesi, depremin enerji gerilimine dayanamayip parçalandi ve ortaya çikan güç yeraltinda muazzam bir patlamaya neden oldu. Ve bu yeralti labaratuvarlarinin tam üstündeki, herseyden habersiz uyuyan yüzlerce askeri barindiran ve 8 siddetindeki depreme dahi dayanikli olmasi gereken askeri tesisler un-ufak olarak dagildi. Hesaplarda hata yapilmis, belkide fay hattinin tepkileri ve enerji dagilim degerleri yanlis hesaplanmisti. Her ne olduysa oldu ve doganin beklenmeyen bu tepkisi bütün çevreyi yerle bir etti. Bir önlem olarak tüm bölge ve hatta bütün Istanbul 4 saat süreyle bir haberlesme ablukasi altina alindi. Elektrikler kesildi ve telefonlar iptal edildi. Kimsenin birbiriyle haberlesmesi istenmiyordu. Cumhurbaskani dahi sabahleyin “benimde telefonlarim kesikti” seklinde garip bir açiklama yapacak ve bizde buna bir anlam veremeyecektik. Demirel tam bir saskinlik içindeydi.
Ne yapacaklarini bilemedikleri için ne Cumhurbaskani, ne de Basbakan saatlerce birsey diyemedi, demeç veremediler. “Üzgünüz” dahi diyemediler. Ancak sabah saat 09:00 sularinda televizyon ekranlarinin karsisina geçip halka üstün körü bir açiklama yapabildiler. Durum vahimdi. Hatta belkide Clinton dahi o anda konuya ilk kez vakif olan yardimcilarindan ve olaganüstü Milli Güvenlik konseyinden görüs aliyor ve Türkiye’ye nasil yardim edilecegini hesapliyordu. Hemen gerekli sihhi yardim ekipleri organize ediliyor ve bölgedeki tüm Amerikan askeri birlik ve filolarina Türkiye’ye dogru hareket emri veriliyordu. Amerika diyetini Türkiye’ye tam destek vererek ödemeye çalisiyordu adeta. Bu arada devreye Avrupa ülkelerinin liderleri de giriyor ve belkide onlardan da Türkiye için sözler aliniyordu. Yunanistan bile harekete geçirilerek Türkiye’ye karsi olan hasmane tutumuna son vermesi saglaniyordu. Tüm Bati baskentleri hareket halindeydi, panik yoktu. Herşey kontrol ve koordinasyon altindaydi; bir tek Türkiye disinda. Bizde ise sanki bir emrivaki felakete karsi nasil tavir almalari gerektigine bir türlü karar verilemiyor; kararsizlik içinde bocalayarak büyük bir gizlilik içerisinde ne oldugunu anlamaya çalisiyorlardi. Sabah saat 03:05 ile 06:30 arasinda Bati’da bu hareketlilik yasanirken bölgede de çok hizli ve çok gizli bir askeri hareketlilik hakimdi. Ancak herkes kendi derdine düsmüs oldugundan bu olaganüstü gizli operasyondan kimsenin haberi olmuyordu. Böylece bu isi planliyanlar, gecenin karanligindan da yararlanip denizaltindan parçalari yere vuran Tesla makinesinin kalintilarini toplayip, yeralti ve yerüstündeki tüm delilleri de yok ediyorlar ve hatta belkide insanlari canli canli gömerek tüm izleri yok etmeye çalisiyorlardi. Ve bölgeye son hizla gelen Rus arastirma gemisi dahi sabah saat 06:30’da bölgeye vardiginda, havanin aydinlanmasiyla birlikte etrafa delil olabilecek tek bir cisim bile kalmamisti. Deniz altinda olusan radyasyon anlasilmasin, dibe çöken kalintilar arastirilmasin ve patlama sonucu meydana gelen denizalti krateri ve çukur ortaya çikarilmasin diye bu bölge derhal askeri karantinaya alinarak dalisa yasak bölge ilan ediliyordu.
Bütün bu temizlikler yapildiktan sonra, Ecevit ve daha sonra da Demirel’in bölgeye gitmelerine izin veriliyordu. Onlarin dahi ne bölgeye uçuslarina, ne de telefon irtibati kurmalarina izin vardi. Sanki koskoca Istanbul ve kocaeli bölgesi uzaydan gelen yaratiklar tarafindan abluka altina alinmiscasina tam bir haberlesme karanligina sokulmustu. Tek bir telefon dahi çalismiyor, elektrikler verilmiyordu. Ancak Ecevit ve Demirel, belki de olan biteni içlerine sindiremediklerinden olsa gerek, evleri kendilerine mezar olan binlerce insanimizin da acisiyla bir türlü rahat hareket edip halkla bütünlesemiyorlardi. CNN haber spikerinin “depremin ardinda PKK mi var?”
sorusuna, Ecevit ona “siz ne saçmaliyorsunuz, deprem ile PKK’nin ne alakasi var?” bile diyemiyordu. Sadece spikerle gözgöze gelmemeye dikkat ederek “sanmiyorum” gibi o günlerde bizi epeyce sasirtan bir ifade kullaniyordu.
(İnsan bu durumda şunu düşünüyor ”acaba haberleri varmıydı?” Öyle ya Askeri bölgelerimizde kuş bile uçurtmayanlar nasıl oluyorda İsrail ve Amerikan Askerlerini; Uluslararası bir kimliği olmayan Devir Teslim Törenine çağırıyorlar ve orada bu makinaların kuruluşunu görmüyorlar. Eğer haberleri varsa ki umarım yoktur bu Projenin uygulanmasına izin verenler bu millete nasıl hesap verecekler. Tarih yargılamayacak mı onları)
Peki Amerika ne yapti sonra.? Hemen tüm imkanlarini Türkiye için seferber etmedimi.? Clinton Amerikan halkindan Türkiye’ye yardim etmelerini istemedimi? Kasim’da Türkiye’ye gelecegini ilan edip, Ecevit’in de bu arada Amerika’ya kendini ziyarete gelecegini haber vermedimi.? Ecevit belki de Amerika’ya bu felaketin ve binlerce sehidin diyetini konusmaya gidecekti. Nitekim gittide. Ardindan Clinton Türkiye’ye gelerek deprem bölgesini ziyaret etti. ABD’nin bu asiri ilgisi sadece müttefik olmasiyla açiklanamazdi. Bu arada, acaba hükümet içinden sizan bazi bilgiler, bazi bakanlarin yabancilara karsi saldirgan tavir takinmalarina neden olmus olamazmı.? Ilk anda çok yadirgadigimiz Saglik Bakani Osman Durmus’un “yabancilara tek hasta bile vermem ve onlardan kan da almam” demesini şimdi yadirgayabiliyor musunuz.? ABD’nin saygin gazetelerinden New York Post’un haberine bir de bu gözle bakin: “Türk hükümeti, ABD’nin Deniz hastanelerini kullanmiyor.. Türkiye’deki siddetli depremde 27.200’den fazla kisi yaralandi. Ancak yetkililer tarafindan dün yapilan açiklamada, depremin meydana geldigi tarihten itibaren geçen iki haftalik süre içinde ABD tarafindan gönderilen Deniz Kuvvetleri’ne ait üç adet yüzer hastanede henüz tek bir hastanin bile tedavi edilmedigi bildirildi. Türkiye’ye gönderilmis olan uluslararasi yardimin çogunun kullanilmamasi Ankara’daki hükümetin elestrilmesine neden oldu. Türkiye’de yayinlanan Radikal gazetesi dünkü sayisinda 750 ton yardim malzemesiyle yüklü bir Israil gemisinin üç gün süreyle gümrükte tutuldugunu yazdi. ABD gemilerinin Izmit’e varisindan önce Türkiye Saglik Bakani Osman Durmus’un bu gemilere ihtiyaç olmadigina iliskin sözlerine genis bir sekilde yer verildi. Ancak ABD Büyükelçiligi, aralarinda 600’den fazla yatak tasiyan Kearsarge adli geminin de bulundugu üç adet yüzer hastaneyle ilgili olarak bir uyusmazlik yasanmadigini bildirdi.”