biz tartışmayı ,gündem yaratmayı çok seviyoruz. özellikle balon gündem yaratmak profesyonelce yaptığımız bir iş. maalesef “Mustafa” filmi de bu balon gündem hevesinden fazlasıyla nasibini aldı. gazetelerden ,tv’lerden ,gelen maillerden takip ettiğim kadarıyla film olumsuz eleştriler ile yoluna devam ediyor. ben filme gitmiş biri olarak bazen “balon gündem” uğruna yapılan yorumların “sahte” olduğunu ,filme gidilmeden “kulaktan dolma” bilgilerle yorumlar yapıldığına şait oluyorum. herkes’de bir Atamıza “sahip çıkma” yarışı. “ben daha fazla Atatürkçüyüm” ispatı . aslında masumhane olarak baktığımızda ne kadar olumlu , gurur verici bir tablo. yaşlısıyla ,genciyle ,aydınıyla Ülkem insanı ATATÜRK’e fazla fazla saygı duyuyor, önemsiyor ,benimsiyor. ama işin lafda olduğu zaten ülkemizin şu anki şartlarından belli . ” Türban ” sorununu bir türlü çözüme kavuşturamışken anlıyoruz ki önemsemek ,benimsemek ya eksik kalmış , yada “balon” imiş. sırf bu mesele bile başlıbaşına bu tespit için yeterli. diğer tespitleri bugün okuduğum Birgün gazetesindeki Rıdvan AKAR’ın yazısı ile cevap bulacak.
filmin bu kadar eleştiri almasının sebebi ezber bozmasından olsa gerek. bizlere Tarih derslerinde öğretilenlerden öte şeyleri belgeleriyle öğrenmemiz başkalarının ” zararına” olcak ki bu kadar eleştri peşi ardına durmaksızın geliyor.
bunlardan biride mail yoluyla gelen tepkilerden biri , lafı fazla uzatmadan gelen maili ve Birgün gazetesi yazarı Rıdvan Akar’ın film ve Can Dündar için yazdıklarını sizlerle paylaşağım. yorum’u sizlere bırakıyorum ,tabiyki filmi izleyip öyle yorum yapmak kaydı ile…
Can Dundar’a bir Türk Gencinden tokat gibi cevap…
Bu genc arkadas
Antalya Universitesi’in,aslanlar gibi iktidara direnen,rektorunun ogludur..
Bu iletiyi tek basina kaleme aldigini da ogrendim..
Helal olsun bu gence.. diye başlayan mail :
Bu yasta; bu kadar gozlem , bilgi ve ciddiyet….
Bizim Anadolu’muz ne cevherler yetistiriyor..
Okudukca gururlandim..
Ulkemizin yarini asla karanliklarda kalmayacak hatta bir gunes kadar
parlak olacak..
Ben zaten umudumu asla kaybetmedim..!!!
Ne mutlu Turkum diyene.!!.. ne mutlu boyle genclere..!!
böyle biz gazla devam ediyor ;
Sayın Can Dundar,
Ben Bilkent Universitesi Bilgisayar Muhendisliği bolumunde yuksek lisans
yapmakta olan bir oğrenciyim. Adım Ateş Akaydın.
Atatürk ille ilgili yaptığınız belgeseli uzulerek soyluyorum hic
beğenmedim. Ozetle belgeselde rahatsiz oldugum konular şunlar:
Oncelikle, Vahdettin’in Atatürkü bilinci olarak vatani kurtarmasi icin
Samsun’a gonderdiği konusundaki iddia halen tartışılan,temelsiz ve acık
soyleyim Fethullah taraftarları ve Osmanli sevdalilari tarafindan sIklikla
dile getirilen bir goruştur. Boyle bir konuya belgeselinizin son derece
taraflı yaklaşması kanimca cok uzucudur. Bilakis Vahdettin Atatürk icin
tutuklama ve idam karari cıkartılmasına on ayak olmuş biridir.
Ikinci olarak, Mustafa Kemal’i Ataturk yapan ve en buyuk savaşlardan biri
Çanakkale savaşına son derece az yer verilirken, Atatürk’un ozel hayatina,
ozellikle Madame Corinne’e yazdiği mektuplara gereksiz derecede cok yer
verilmistir.
Belgeselinizde Atatürk’ün yuksek idealleri ve amaclari etrafinda
sekillenmek yerine, Atatürk’un aldigi – ve kanimca alinmasi Cumhuriyetimiz
icin hayati zorunluluk teskil eden – kimi kararları Atatürk’ün kişiliğine
zarar verecek şekilde kullanmanız kabul edilemez. Ozellikle Atatürk’ün
Ankara Meclisinin acılması sırasında takiyye yaptiğini ima eder şekildeki
aciklamalariniz, Atatürk’ün Lenin kozunu oynadiğini dile getirirken
ustune vura vura “musluman ve komunist yoldaşlarım”; şeklinde
ifadelerin gectiği gazete kupurlerine ozellikle yer vermeniz, uslup
acisindan cok uzucudur ve kullandiginiz ifadeler de Ataturk’umuzu dinsiz
bir komunist gibi gostermektedir. Bu olaylar ile ilgili gercekler,
maksatlar ve yontemler ayirt edilebilir şekilde ve duzgun bir uslup ile
sunulabilirdi ama siz bundan gordugum kadariyla kacinmissiniz.
Ataturk’un not defterindeki, kendisinin iktidara gelmesi halinde bir darbe
ile ve zorla sistemi baştan aşagıya değiştirecegi konusundaki ifadelerin
pek cok kere vurgulanmiş olmasi,Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının
liderleri ve silah arkadasları nı idama gondermiş olması ya da onları
bastırmış olması, Mussolini’nin ressamina bir portresini yaptırmıs
olmasına ve ressamin yorumlarina ozellikle yer verilmesi ve Avrupada kimi
gazeteler tarafından bir diktator olarak nitelendirilmesine ozellikle yer
verilmis olması bence Atatürk’ün kişiliğine hakarettir. Yine ayni
donemdeki gazeteler Atatürk’un dunya tarihinde bin yilda bir gorulen bir
dahi oldugunu beyan etmektedir. Ve sizin calismaniz, Atatürk’un butun
dunyanin kabul ettigi bir dahi ve gercek bir lider oldugunu adeta saklamak
ister bicimde secilmis gazete kupurleriyle doludur. Bunlar Ataturkumuzu
sanki bir diktator gibi gostermektedir! Si ze soruyorum sayin Dundar siz
Şeriatla ve Faşizmle yonetilen bir ulkede Cumhuriyeti getirmeyi başaran,
kadınları sosyal hayata katan, nerdeyse hic okuma yazma bilmeyen bir halkı
10 sene gibi kısa bir surede okuma yazma bilir hale getiren kac tane
diktator gordunuz? Medeniyet icin gerekli yol ve yordamları lutfen
diktatorlukle karistirmayiniz. Siz Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının
irticai faliyetlerinden bahsettiniz mi? Kubilay olayindan ve Atatürk’e
gonlunu vermis diger kemalistlerden bahsettiniz mi? Gercekten bir
diktatorluk ve faşizm ornegi gormek istiyorsaniz lutfen bir İran’a bakin
bir Misir’a bakin, Afganistan’a, Pakistan’a bakin. Ve hatta hatta
ozellikle AKP iktidariyla birlikte son donem Türkiye’sine bakin.
Hele hele Turkiyemizde Ergenekon gibi eşi kara carşaflı ve kendisi imam
hatipli olan ve adı yolsuzluklara bulaşmış bir savcının yonettiği bir dava
varken, Atatürkcü dusunce derneginin uyeleri, profesorler, emekli
komutanlar, Cumhuriyet gazetesi yazarlari, Cumhuriyet mitinglerini
organize edenler, Cumhuriyetle yaşit olan insanlar ve halkin
bilinclenmesine gercekten yardım eden insanlar haklarindaki suclama bile
netlik kazanmadan ve onlara bildirilmeden tutuklanirken, ceza evlerinde
olume terkedilirken ve DARBECILIKLE suclanirken, sizin cikip da Atatürk’e
DARBECI demeniz igrenc ve acıklı bir benzetme olsa gerek!
Turkiye’nin her gun PKK teroru yuzunden sehit verdigi gunumuzde, ulke ic
savaşın ve bolunmenin eşiğine gelmişken, o kadar sacmalıkla doldurdugunuz
belgeselinizin arasında sanki cok gerek varmiş gibi ‘Atatürk de Kürtlere
Ozerklik verilmesi ile ilgili konusmustu’ gibi ifadeler kullaniyor olmaniz
yangina benzinle gitmek demek degil de nedir sayin Dundar? Sizin
belgeseliniz vizyona girdigi sırada farkındamısınız ki mecliste DTPliler
guzelim ulkemi 25 parcaya bolebilmek icin uğraşmaktaydı?
Ataturk’un gunde bir şişe raki bitiren, sarhoş ve yalniz bir adam olarak
nitelenmiş olması ve devletin onemli meselelerinin tartisildigi ve
Cumhuriyetin coşkusunun yaşandığı Ataturk’un sofrasinin bayagi ve sıkıcı
olarak gosterilmesi de ayrı bir konu…
Sayin Sureyya Ciliv’in ve Turkcell’in sponsorlugunuzu yapmaktan vazgecmiş
olmasına şaşmamak gerek. Zaten bu karar bile nasil bir manzara ile
karşilaşacagimizi işin en başindan haber vermişti. Zaten size olsa olsa
‘Bizim Universitemizde Atatürk’ü bile eleştirebilirsiniz’ diyen vakıf
universiteleri sponsor olabilirdi ve oldu.
Sonuc olarak ben bu belgeseli izledikten sonra sizi gercekten cok
ayipladim. Siz benim eskiden tanidiğim Can Dündar olmaktan cıkmışsınız. Bu
yapim kanimca sadece iki maksatla yapilmiş olabilir diye dusunuyorum. Ya
siz Cumhuriyet’in ve Kemalizm’in ilkelerine ters dusup
fethullahcilarin,yobazların ve boluculerin ekmegine yag surer bir hale
geldiniz ya da entellektuel anlamda Turkiye’de vatan sevdasini, Atatürk
sevdasini yitirmis kimi sanatcilar ve yazarlar gibi doğru bilinen ve kabul
edilen degerlere radikal ve uygunsuz bir şekilde ters duşuyor olmanin
sanat olduğunu dusunmeye başladiniz. Şahsen ben Türkiyenin ikinci bir
Orhan Pamuk’a ihtiyacı olduğunu duşunmuyorum.
Şayet size Atatürk’ümüze diktator diyen O Avrupadan ya da O Amerikadan
birkac ay icinde ‘Mustafa’ dan oturu oduller yağmaya başlarsa lutfen bu
dediklerimi hatirlayiniz ve ozellikle Şevket Sureyya Aydemir’in ‘Tek
Adam”ini Atatürk’;un ‘Nutuk”unu tekrar ve bu sefer anlayarak
okuyunuz ve Mustafa;ya Ataturk demeyi ogreniniz!
Vakit ayirdiginiz icin tesekkur ederim,
Ateş Akaydın
diye sona eriyor.
Rıdvan Akar’ın yazısı :
CAN DÜNDAR’IN ELİNDEKİ TABAK
Sarı Zeybek (1994)
Yaveri Atatürk’ü Anlatıyor, Salih Bozok (2001)
Yükselen Bir Deniz (2002)
Mustafa Kemal Aramızda (2003)
Can Dündar’ın Mustafa Kemal ile ilgili yazdığı kitapların bir listesi. İsmet Paşa (2006) kitabı da büyük ölçüde Mustafa Kemal döneminin bir alt okumasını içeriyor. Sitesine girdim. Sadece 2003 yılına kadar 1117 tane Atatürk üzerine yazı yazmış. Bugüne kadar 30 kitabı yayınlanmış.
Günlerdir ‘Mustafa’ üzerine yazılıyor çiziliyor. Baklava dilimlerine dönüşen bu ülkenin fikir haritası bu filmle iyice atomize oldu. Dündar film piyasa çıkmadan önce “kendi Mustafa”sını anlattığını açıkladı. Dolayısıyla izleyeceğimiz film onun yorumuydu.
Ancak film vizyona girdiğinde, sanki bu izahat hiç yapılmamışçasına ölçüsüz bir saldırının öznesi oluverdi. Dündar’ın belgesel ile ilgili seçtiği dönemler ve yorumları Atatürk düşmanlığı olarak sunuldu. Oysa ki Can Dündar’ın aynı zamanda beş bölümlük bir Atatürk belgeseli hazırlığı daha vardı. Haliyle 110 dakikalık bir filmde bir yaşam öyküsünden çok, bir derleme sözkonusu olabilirdi.
Can Dündar’a niçin kızdılar?
Yukarıdaki kitaplarına övgü dizenler, gözyaşlarıyla okuyanlar, Mustafa Kemal ile ilgili önceki çalışmalarını öve öve bitiremeyenler niçin kızdılar?
Niçin?
Günümüz enetelektüel coğrafyasında herkesin bir idolü var. İdöl ulvi kişi olarak konumlandırıldığında meftunları da aynı dokunulmazlık payesini elde ediyor. Ya da ettiğini düşünüyor.
Mustafa Kemal ise bütün bu coğrafyanın yaratıcısı kabul ediliyor. Yani “varlığımızı borçlu olduğumuz” insan olarak görülüyor. Keza toplumsal yapının çimentosu, ahde vefanın adı ve muassır medeniyet/laiklik hedefinin simgesi kabul ediliyor.
Zira dönüp baktığımızda Kemalizmin abc’si kabul edilen uktelerin yerinde yeller esiyor.
Cumhuriyetçilik çoktan cumhuru sürüye indirgedi.
Devrimcilik çoktan hapislerde çürüdü.
Devletçilik çoktan serbest piyasa ekonomisi ve küreselleşmeye kurban edildi.
Halkçılık çoktan gıda paketi ve kömürle satın alındı.
Laiklik çoktan 12 Eylül rejimi eliyle törpülendi.
Milliyetçilik çoktan MHP’ye tahvil edildi.
Haliyle geriye Mustafa Kemal’den çok lise tarih kitaplarından bir adım öteye geçmeyen bir lafız kaldı. Can Dündar bu lafzı genişletme ve güncelleştirme cüretini gösteren kişidir. Bugün yaşadığımız en yapısal krizlerle ilgili Mustafa Kemal’in görüşlerini bizlerle buluşturdu.
Kürt Sorunu, demokrasi, din gibi bugün hala didiştiğimiz konularla ilgili onun görüşlerini aktardı. Suçu budur.
Can Dündar’ın yaptığı Atatürk’ü gökten yere indirerek insanileştirilme çabasıdır. ‘Erişilmez olanı’ saygı ve şükran duyulana dönüştürme çabasıdır. “Dogma değilim” diyeni tartışılır kılma çabasıdır.
Halit Kakınç yazmıştı. 14 yaşındaki oğlu filmi seyrettikten sonra, “Kendisini severdim. Benim gibi normal biriymiş, şimdi daha çok sevdim” demiş.
Hergün yuvaya giderken çocuklarım Atatürk’ün onlarca fotoğrafının olduğu Ortaköy yolunu katediyor. Bir defasında kızım “baba Atatürk çok iyi bir insanmış. Eve davet edelim, yemek yiyelim” demişti.
Can Dündar masamıza işte o tabağı koyan kişidir.
kaynak: Birgün